Mevlana Takvimi Mevlana Takvimi
-
- Religion & Spirituality
Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
-
DÜRÜST TÜCCAR - 06 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Hâkk Teâla hazretleri; “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp
aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara
bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.” (Mutaffifîn s. 1-3) buyurmaktadır. Dolayısıyla
ölçü ve tartının tam olmasına özen gösterilmelidir. Hatta
herhangi bir hak gaspına mahâl verilmemesi için satıcının alıcı lehine fazla tartmasını tavsiye eden âlimler de
bulunmaktadır. Dürüstlüğü, insanın öncelikle kendine
karşı uygulaması gerekir. Yani bir insanın dürüst tâcir
olabilmesi için öncelikle kendini kandırmaması gerekir.
Ticarette dürüst olmak ve ne kendini ne de müşteriyi
aldatmamak İslâm’da ticaret ahlâkının en temel taşlarından biridir.
Dürüstlük konusunda İmâm-ı Buhâri (r.âleyh) hazretlerinin yaşadığı bir hadiseyi aktarmakta fayda var.
Kendisi o zaman Buhara’da yaşayan İmâm-ı Buhâri
(r.âleyh) hazretleri Mısır’da bir kişinin sahih bir hadis
bildiğini öğreniyor ve o hadis-i şerifi öğrenmek için o
zamanın imkânlarıyla Buhâra’dan ta Mısır’a kadar gidiyor. Adamı bulduğu esnada adamın bir yem torbası
ile atını çağırdığını görüyor. O yem torbasına yönelerek
kendisine gelen atı yakalayınca da o yem torbasının
boş olduğunu, adamın atı yakalamak için yem torbasını doluymuş gibi göstererek atı kandırdığını fark ediyor. “Atı boş torbayla kandıran kişide yalan söylemeye
meyil vardır. Bu adam yalan söyleyebilir. Bunun rivayet
edeceği hadisin sahihliği şüphelidir.” diyerek adamdan
o hadis-i şerifi almadan geri Buhâra’ya dönüyor. İşte
dürüstlüğün önemini en iyi bilen hakiki mânâda İslâm
âlimleri bu konuya bu kadar önem vermişlerdir.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.84-85) -
ÜZÜM YERİNE ALTIN BIRAKAN BİR ECDAT! - 05 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Yahya Kemal diyor ki; Türkler yalnız mekânı değil, zamanı da fethetmesini bilen bir millettir. Nitekim Rumeli’yi
alıyorlar, biz burada yedi asır oturacağız diyorlar ve
oturuyorlar. Mısır’da dört yüz sene kalacağız diyorlar
ve kalıyorlar. Halbuki zamanı fethedemeyenler, gittikleri
yerde pâyidâr olamıyorlar. İskender’in cihangirliği ancak
yaşadığı sürece devam etti, sonra yıkıldı. O halde bunun
sebebi nedir? Sebebi şudur: Türkler gittikleri yere kendi medeniyetlerinin ve kültürlerinin en başında adaleti
götürüyorlardı. Bunun sırrı âdil olabilmektir. Adaletimiz
pâyidâr olduğu müddetçe bu böyle devam etmiştir.
Bir Rum müellifi diyor ki; Birinci Murad Hüdâvendigâr
Edirne’yi kuşattığında mevsim yazdır ve üzümler de olmuştur. Şehirden ve civardaki bağlardan herkes Türkler geldi diye korkup kaçmıştır. Fakat Edirne’yi almışız.
Herkese emniyet gelmiş ve halk da geri dönmüştür. Tabii
ki bağları olanlar da bağlarına koşmuştur. Bakmışlar ki,
kütüklerde üzüm kalmamış. Türkler hepsini koparıp yemişler. Lâkin ne görsünler? Her kütüğün dibinde paraları
duruyor. Elbette bizden emin olarak sahipleri gelince paralarını alsınlar, hakları kalmasın, demişler. Bu ne yüksek
bir adalet duygusudur! Esasen bir memlekette adaletin
baş şartı, herkesin birbirine karşı âdil olmasıdır.
Fatih Sultan Mehmet Hân, İstanbul’u fethedince yine
aynı adalet en öne geçiyor. Her şeyden önce İstanbul’a
o yerleşiyor. İnsan hakları koruma altına alınıyor. Bunun
en büyük misâli, Hıristiyan reâyâya (şer’î sınırlar içinde)
dini muhtariyet verilmesidir. Halbuki Batılılar, o devire ve
en büyük şahsiyetlerine hücum ediyorlar, türlü yobazlıklar
içinde yüzüyorlar, halklarına türlü zulümler ve adaletsizlikler yapıyorlardı. Bizde ise on beşinci asırda bambaşka
bir tablo vardı.
(Süheyl Ünver, 29.05.1953-Yeni Sabah Gazetesi. Nakil: Dursun Gürlek) -
SEKİZ ÇEŞİT ŞEYİ YAPMAKTAN ACİZ OLAN, DİĞER SEKİZ ŞEYİ YAPARAK SEVÂB ALSIN - 04 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Âlimlerden biri (r.âleyh) şöyle demiştir: Sekiz şeyi
yapmaktan âciz olan, diğer sekiz şeyi yaparak yapamadıklarının sevâbına kavuşsun.
1. Gece namazı sevâbına kavuşmak isteyip de uyanamayan, gündüz Allâhü Teâlâ’ya isyân etmesin.
2. Nafile oruç sevâbına kavuşmak isteyip de tutamayan, dilini boş sözden muhâfaza etsin.
3. Âlimlerin fazîletine erişmek isteyen tefekkür etsin.
4. Mücâhid ve gazilerin üstünlüğünü irâde eden,
evinde oturup şeytân ile mücâhede etsin.
5. Hac etmek isteyip de yapamayan, Cuma’ya devam etsin.
6. Allâh (c.c.) için mal, para vermek isteyip veremeyen, elini göğsünün üzerine koyup kendisi için beğendiği şeyi, din kardeşi için de beğensin.
7. Sadakanın fazîletini isteyip de âciz olan, ilimden
işittiklerini insanlara öğretsin.
8. Âbidlerin fazîletine kavuşmak isteyen, insanların
arasını ıslâh etsin ve aralarına düşmanlık sokmasın.
(Ravdatü’n-Nâsıhîn)
(Muhammed b. Ebû Bekir İmamzade, Şir’atü’l-İslâm, s.185)
SABAH-AKŞAM OKUNACAK DUÂ
Bir kimse şu duâyı sabah üç def‘a okursa akşama
kadar, akşam üç def’a okursa; sabaha kadar okuyan
kimseye ânî bir belâ isâbet etmez:
“Bismillâhi’llezî lâ yedurru me‘a’smihî şey’ün fi’l ardı
ve lâ fi’s-semâi vehüve’s-semî‘u’l alîm.”
Türkçe Anlamı: Allâh (c.c.)’nun İsm-i Celîli sayesinde ne semâda, ne de yeryüzünde hiçbir şey zarar veremez. O (c.c.) her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir.”
(Ebû Davûd) (www.ibadettakvimi.org) -
SABREDEN FAKİR, CENNETE ZENGİNDEN BEŞ YÜZ SENE ERKEN GİRECEK! - 03 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Mâlik (r.âleyh) anlatıyor: “Fakirler, Resûlullah (s.a.v.)’a bir
elçi gönderdiler. Elçi geldi, şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Ben
fakirlerin sana yolladığı elçiyim.” Dedi ki: “Sana ve yanlarından geldiğin kimselere merhaba. Sen, Allâh (c.c.)’un
sevdiği kimselerin yanından geliyorsun.” O zât dedi ki: Yâ
Resûlallah, fakirler şöyle diyorlar: “Zenginler bütün hayrı topladılar. Onlar hacca gidiyorlar. Bizim hacca gitmeye gücümüz
yetmiyor. Onlar sadaka veriyorlar. Bizim sadaka vermeye gücümüz yetmiyor. Bilhassa hastalandıkları zaman, fazla mallarını
öbür âleme hazırlık için gönderiyorlar.”
Bunu dinledikten sonra, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
”Fakirlere benim için söyle. İçinizden sabırlı olup, nefsine
hâkim olana üç mükâfat vardır ki; bunlar zenginlerde bulunmaz.
Birincisi şudur: Cennette kırmızı yakuttan bir köşk vardır. Cennet ehli onu, dünya ehlinin yıldızlara bakıp gördüğü gibi görür. Oraya, fakir peygamber, fakir şehit ve fakir
Mü’min girer.
İkincisi şudur: Fakirler, cennete zenginlerden yarım
gün önce gireceklerdir. Bu ise dünya hesabına göre, beş
yüz senelik bir zamandır. Orada, bu süre içinde, istedikleri
gibi yiyip, içip yaşarlar. Halbuki Davud’un oğlu Süleyman,
diğer peygamberlerden kırk yıl sonra cennete girecektir.
Bunun sebebi, dünyada Allâhü Teâlâ’nın ona ihsân ettiği
mülktür.
Üçüncüsü şudur: Bir fakir halis niyetle, “Sübhânallâhi
velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber (Allah
bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona
mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür)” duâsını yaparsa, zengin de aynı tesbihi halis niyetle
yapsa, üstelik onbin dirhem sadaka verse, yine de fakirlere yetişemez. Diğer iyi amelleri de buna göre hesap et.” O
elçi gidip bu durumu fakirlere anlattığı zaman, hep bir ağızdan
şöyle dediler: “Razı olduk; yâ Rabbi! Razı olduk; yâ Rabbi!...”
(Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbihü’l-Gâfilin, s.259) -
İSLÂM’IN BEŞ ŞARTININ HİKMETLERİ - 02 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Fâtiha’da sanki şöyle deniliyor: “Ya Rabbî! Sadece
Sana ibadet ediyoruz. Çünkü sen Allâhsın. Sadece Senden yardım taleb ediyoruz. Çünkü Sen Rabb’sın. Bizi
dosdoğru yola hidayet et, çünkü Sen Rahmân’sın. Bize
istikâmeti rızık olarak ver, çünkü Sen Rahimsin. Bize nimet ve kerem yağmurlarını indir, çünkü Sen din gününün
mâlikisin.”
Hz. Peygamber (s.a.v.): “İslâm beş esas üzerine
bina edilmiştir: Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve
Muhammed’in Allâh’ın Resûlü olduğuna şehadet
etmek; namazı dosdoğru kılmak; zekât vermek; Ramazan orucunu tutmak ve Kâbe’yi haccetmek” buyurmuştur.
Buna göre, Allâh (c.c.)’dan başka ilâh olmadığına şehadet etmek, Allâh (c.c.) isminin nurunun tecellîsinden;
namaz kılmak Rabb isminin tecellîsinden meydana gelmiştir Çünkü Rabb “terbiye” kökünden türemiştir. Kul da,
imânını namazın yardımıyla terbiye eder, geliştirir. Zekât
vermek Rahmân isminin tecellîsinden meydana gelir.
Çünkü Rahmân merhamet etmede mübalâğayı ifade
eder. Zekât verme işi de, fakirlere acımaktan ötürü tahakkuk eder. Ramazan orucunun farz olması, Rahîm isminin
tecellîsindendir Çünkü oruçlu kimse acıktığı zaman, fakirlerin açlıklarını hatırlar da, onlara muhtaç oldukları şeyi
verir. Yine oruç tutan kimse, acıktığı zaman hissî bazı
lezzetlerden kesilir. Ölürken de, bu kimseye, lezzetlerden
ayrılmak kolaylaşır. Haccın farz olması “Maliki yevmi’d-din
(Din gününün sahibi)” isminin tecellîsindendir. Çünkü kişi
hac yaptığında, vatanından ayrılması ve çoluk çocuğunu
terketmesi gerekir. Bu da, kıyamet gününün yolculuğuna
benzer. Yine hac yapan kimse, yalınayak, başı açık ve
çıplak olur. Bu da, kıyametteki insanların haline benzer.
(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.1, s.400-401) -
İŞ AHLAKI - 01 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
Helâl kazanç ve meşru yollarla ulaşılan rızık, Müslüman’ın
şiarıdır. Allah rızası gözetilmeyen, helâl-haram ayrımı
yapılmayan, aldatma ve haksızlık içeren her türlü iş ve ticaretin
İslâm’da yeri yoktur.
İslam’da her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da bir ahlak
vardır. İslam’a göre işçi ve işverenin uyması gereken ahlaki
sorumluluklar şunlardır:
İşçinin Görevleri
- İşini güzel yapmalıdır. Rasulullah (sav) bu konuda şöyle
buyurur: “Kul bir iş yaptığı zaman, Allah kulun, işini iyi ve
sağlam yapmasını sever.” (H.Şerif / Beyhakî)
- Belirlenen süre (mesai) içinde sürekli çalışmalıdır.
- Emanet edilen malları iyi kullanmalıdır.
- İşçi çalışırken helâl kazanmanın sorumluluğunda olmalıdır.
İşverenin Görevleri
- Kul hakkı düşüncesi, işçi-işveren ilişkilerinde en önde
tutulması gereken ölçüdür.
Rasulullah (sav) buyurur ki: “İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi
yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi;
dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, işçi
çalıştırıyorsanız, yediğinizden yedirin, giydiğinden giydirin.
Onlara güçlerini aşan iş teklif etmeyin; zor bir işi yapmalarını
isterseniz, siz de onlara yardım edin!” (H.Şerif | Müslim)
- İslam, sermaye sahibine her fırsatta bir emanetçi olduğunu, o
mallarda fakirlerin de hakkı bulunduğunu hatırlatır. Burada
amaç, maddi gücün insan ruhuna sindireceği tahakküm ve
zorbalık temayüllerini törpülemek, kendisinin de ölümlü olduğu
bilincini diri tutmaktır.
- Ücret, işçiye meşru bir mazeret bulunmadığı sürece
zamanında ödenmelidir. Rasulullah (sav) buyurur: “İşçinin
hakkını alnının teri kurumadan veriniz.” (H.Şerif / İbn Mâce)
- İşveren işi ehliyetli ve liyakatli olana vermelidir.
- İşveren işçilerin güvenliğini sağlamalıdır.
- Ücret miktarı tespit edilirken, işçinin temel ihtiyaçlarını
karşılayacak ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Yenisafak.com