Episodes
On Beşinci Söz’ün Zeyli Yirmi Altıncı Mektub’un Birinci Mebhası بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Huccetü’l-Kur’ân ale’ş-Şeytân ve Hizbihî. İblîsi ilzâm, şeytanı ifhâm, ehl-i tuğyânı iskât eden Birinci Mebhas: Bîtarafâne muhâkeme içinde Şeytan’ın müdhiş bir desîsesini kat‘î bir sûrette reddeden bir vâkıadır. O...
Published 11/22/24
Published 11/22/24
Altıncı Basamak: Beşer ve cin, nihâyetsiz şerre ve cühûda müsteid olduklarından, nihâyetsiz bir temerrüd ve bir tuğyân yaparlar. İşte bunun için Kur’ân-ı Kerîm öyle i‘câzkâr bir belâgatle ve öyle âlî ve bâhir üslûblarla ve öyle gālî ve zâhir temsîller ve meseller ile ins ve cinni isyandan ve tuğyândan zecreder ki, kâinâtı titretir. Meselâ “Ey ins ve cin! Emirlerime itâat etmezseniz, haydi hudûd-u mülkümden elinizden gelirse çıkınız!” meseline işaret eden يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ...
Published 11/21/24
Dördüncü Basamak: Bütün âlemlerin Rabbi ve Müdebbiri ve Hâlik’ı olan Zât-ı Zülcelâl’in, ahkâmları ayrı ayrı pek çok nâmları ve ünvanları ve esmâ-yı hüsnâsı vardır. Meselâ, Ashâb-ı Nebî safında küffâra karşı muhârebe etmek için melâikeleri göndermesini iktizâ eden hangi isim ve ünvan ise, o isim ve ünvan iktizâ eder ki, melâike ile şeyâtîn ortasında muhârebe bulunsun. Ve ahyâr-ı semâviyyîn ve eşrâr-ı arâzîn mâbeynlerinde mübâreze olsun. Evet, küffârın nüfûs ve enfâsları kabza-i kudretinde olan...
Published 11/20/24
İkinci Basamak: Zemin ile gökler, bir hükûmetin iki memleketi gibi birbirine alâkadârdırlar. Ortalarında ehemmiyetli irtibât ve mühim muâmeleler vardır. Zemine lâzım olan ziyâ, harâret ve bereket gibi şeyler, semâdan geliyor, yani gönderiliyor. Vahye istinâd eden bütün edyân-ı semâviyenin icmâı ile ve şuhûda istinâd eden bütün ehl-i keşfin tevâtürü ile, melâike ve ervâh semâdan zemine geliyorlar. Bundan, hisse karîb bir hads-i kat‘î ile bilinir ki, sekene-i arz için semâya çıkmak için bir yol...
Published 11/19/24
ON BEŞİNCİ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ Ey kozmoğrafyanın ruhsuz mes’eleleriyle zihni darlaşan ve aklı gözüne inen ve şu âyetin azametli sırrını, o sıkışmış zihninde yerleştiremeyen mektebli efendi! Şu âyetin semâsına “Yedi Basamaklı” bir merdivenle çıkılabilir. Gel, beraber çıkacağız! Birinci Basamak: Hakîkat ve hikmet ister ki: Zemin gibi semâvâtın da kendine münâsib sekeneleri...
Published 11/18/24
Altıncı Suâlin Tetimmesi ve Hâşiyesi: Ehl-i dalâlet ve ilhâd, mesleklerini muhâfaza ve ehl-i îmânın intibâhlarına mukābele ve mümânaat etmek için o derece garib bir temerrüd ve acîb bir hamâkat gösteriyorlar ki, insanı insaniyetten pişman eder. Meselâ, bu âhirde beşerin bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümâtlı isyanından kâinât ve anâsır-ı külliye kızdıklarından ve Hâlik-ı Arz ve Semâvât dahi, değil hususî bir rubûbiyet, belki bütün kâinâtın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi...
Published 11/17/24
On Dördüncü Söz’ün Zeyli بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا ٭ وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا ٭ وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا ٭ يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا ٭ بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰي لَهَا ٭ الٓخره Şu sûre kat‘iyen ifade ediyor ki, küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhâma mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazen de titriyor. Ma‘nevî ve ehemmiyetli bir cânibden, şimdiki zelzele münâsebetiyle, altı yedi cüz’î suâle karşı,...
Published 11/16/24
Hâtime Gāfil kafaya bir tokmaktır. Bir ders-i ibrettir. وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya tâlib bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna. Avcıyı görür, uçamıyor, başını kuma sokuyor. Tâ avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda. Avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez. Ey nefis! Şu temsîle bak, gör. Nasıl dünyaya hasr-ı nazar, azîz bir lezzeti elîm bir eleme kalb eder....
Published 11/15/24
Dördüncüsü: Meselâ, اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ٭ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ٭ تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍ gibi âyetlerin ifade ettikleri hakîkat-i ulviyesine ki, Kādir-i Mutlak, o derece suhûlet ve sür‘atle ve muâlecesiz ve mübâşeretsiz eşyâyı halk eder ki, yalnız sırf bir emir ile îcâd eder gibi...
Published 11/14/24
İkincisi: Meselâ. وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ٭ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ ٭ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ gibi âyetlerin ifadeettikleri ki: “Bütün eşyâ, bütün ahvâliyle, vücûda gelmeden ve geldikten sonra ve gittikten sonra yazılıdır ve yazılır ve yazılıyor” demek olan hakîkat-i âliyesine kanâat getirmek için, Nakkāş-ı Zülcelâl...
Published 11/12/24
ON DÖRDÜNCÜ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ الٓرٰ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ خَب۪يرٍ Kur’ân-ı Hakîm’in ve Kur’ân’ın müfessir-i hakîkîsi olan hadîsin bir kısım yüksek ve ulvî hakāikine çıkmak için, teslîm ve inkıyâdı noksân olan kalblere yardım edecek basamaklar hükmünde, o hakîkatlerin bir kısım nazîrelerine işaret edeceğiz. Ve hâtimesinde bir ders-i ibret ve bir sırr-ı inâyet beyân edilecek. O hakîkatlerden haşir ve kıyâmetin nazîreleri...
Published 11/12/24
SAYFA 33 تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ sayhasıyla, işitenlerin nazarında gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer kelime-i hikmetnümâ, birer nûr-u hakîkat-edâ; ve arz bir kafa; berr ve bahir birer lisân; ve bütün hayvanât ve nebâtât birer kelime-i tesbîhfeşân sûretinde arz-ı dîdâr eder. Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekāikini göremezsin. Evet, o zamandan beri nûrunu neşreden ve mürûr-u zaman ile ulûm-u müteârife hükmüne geçen ve sâir neyyirât-ı...
Published 11/11/24
ON ÜÇÜNCÜ SÖZ İki Makam’dır. İkinci Makam’ı Gençlik Rehberi olup müstakil yazılmakla şimdilik bu mecmûaya idhâl edilmemiştir. Birinci Makam بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ٭ وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ى لَهُ ٭ Kur’ân-ı Hakîm ile felsefe ulûmunun mahsûl-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvâzene etmek istersen, şu gelecek sözlere dikkat et! İşte, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân,...
Published 11/10/24
İşâ vaktindeki, o vakit, gündüzün ufukta kalan bakiye-i âsârı dahi kaybolup, gece âlemi kâinâtı kaplar. Mukallibü’l-Leyli ve’n-Nehâr olan Kadîr-i Zülcelâl’in o beyaz sahîfeyi bu siyah sahîfeye çevirmesindeki tasarrufât-ı Rabbâniyesiyle, yazın müzeyyen, yeşil sahîfesini kışın bârid, beyaz sahîfesine çevirmesindeki Musahhiru’ş-Şemsi ve’l-Kamer olan Hakîm-i Zülkemâl’in icrâât-ı İlâhiyesini hatırlatır. Hem mürûr-u zamanla ehl-i kubûrun bakiye-i âsârı dahi, şu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün...
Published 11/09/24
Beşinci Nükte: İnsan fıtraten gayet zaîftir. Hâlbuki her şey ona ilişir. Onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Hâlbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Hâlbuki ihtiyâcâtı pek ziyâdedir. Hem tenbel ve iktidarsızdır. Hâlbuki hayatın tekâlîfi gayet ağırdır. Hem insaniyet onu kâinâtla alâkadâr etmiştir. Hâlbuki sevdiği ünsiyet ettiği şeylerin zevâl ve firâkı mütemâdiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksadlar ve bâkî meyveler gösteriyor. Hâlbuki eli kısa,...
Published 11/08/24
Dördüncü Nükte: Nasıl ki haftalık bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar. Birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de, Cenâb-ı Hakk’ın bir saat-i kübrâsı olan şu âlem-i dünyânın saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deverânı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakāt-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvâr-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar. Birbirinin misâlidirler. Ve birbirinin hükmündedirler. Ve birbirini...
Published 11/07/24
DOKUZUNCU SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ ٭ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ ٭ Ey birader! Benden namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsîsini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz. Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılâb başı olduğu gibi; azîm bir tasarruf-u İlâhînin aynası ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlâhiyenin birer ma‘kesi...
Published 11/06/24
İşte ey tenbel nefsim! Ve ey hayâlî arkadaşım! Geliniz. Bu iki kardeşin vaz‘iyetlerini muvâzene edelim. Tâ iyilik nasıl iyilik getirir ve fenâlık nasıl fenâlık getirir, görelim, bilelim. Bakınız. Sol yolun bedbaht yolcusu her vakit ejderhanın ağzına girmeye muntazırdır, titriyor. Ve şu bahtiyar ise, meyvedâr ve revnakdârbir bahçeye da‘vet edilir. Hem o bedbaht elîm bir dehşette ve azîm bir korku içinde kalbi parçalanıyor. Ve şu bahtiyar ise lezîz bir ibret, tatlı bir havf, mahbûb bir ma‘rifet...
Published 11/05/24
SEKİZİNCİ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ٭ اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ Şu dünya ve dünya içindeki rûh-u insanî ve insanda dinin mâhiyet ve kıymetlerini; ve eğer dîn-i hakk olmazsa, dünya bir zindan olması; ve dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu; ve şu âlemin tılsımını açan ve rûh-u beşerîyi zulümâttan kurtaran يَٓا اَللّٰهُ ve لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak,...
Published 11/04/24
YEDİNCİ SÖZ Şu kâinâtın tılsım-ı muğlakını açan اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ rûh-u beşer için saadet kapısını fetheden, ne kadar kıymetdar iki tılsım-ı müşkilküşâ olduğunu; ve sabır ile Hâlik’ına tevekkül ve ilticâ ve şükürle Rezzâk’ından suâl ve duâ, ne kadar nâfi‘ ve tiryâk gibi iki ilaç olduğunu; ve Kur’ân’ı dinlemek, hükmüne inkıyâd etmek, namazı kılmak, kebâiri terk etmek, ebedü’l-âbâd yolculuğunda ne kadar mühim, değerli, revnakdârbir bilet, bir zâd-ı âhiret, bir nûr-u...
Published 11/03/24
ALTINCI SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰي مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ Nefis ve malını Cenâb-ı Hakk’a satmak; ve ona abd olmak ve asker olmak, ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciği dinle: Bir zaman bir padişah raiyetinden iki adama, her birisine emâneten birer çiftlik verir ki, içinde fabrika, makine, at, silâh gibi her şey var. Fakat fırtınalı bir...
Published 11/02/24
BEŞİNCİ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakîkî bir vazîfe-i insaniyet; ve ne kadar fıtrî münâsib bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu görmek istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle. Seferberlikte bir taburda biri muallem vazîfeperver; diğeri acemi, nefisperver iki asker beraber bulunuyordu. Vazîfeperver nefer ta‘lîme ve cihada dikkat eder, erzâk ve...
Published 11/01/24
DÖRDÜNCÜ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اَلصَّلَاةُ عِمَادُ الدّ۪ينِ Namaz ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır; hem namazsız adam ne kadar dîvâne ve zararlı olduğunu iki kerre iki dört eder derecesinde kat‘î anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, gör: Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını her birisine yirmi dört altın verip iki ay uzaklıkta hâs ve güzel SAYFA 8 bir çiftliğine ikāmet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder...
Published 10/31/24
ÜÇÜNCÜ SÖZ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا İbâdet, ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk ve sefâhet, ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki asker uzak bir şehire gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Tâ yol ikileşir. Bir adam orada bulunur. Onlara der: “Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise,...
Published 10/30/24