7. Söz, Sh 15 | Allah'a ve ahirete inanmak, insana saadet kapısını açan kıymetdar iki tılsımdır
Description
YEDİNCİ SÖZ
Şu kâinâtın tılsım-ı muğlakını açan اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ rûh-u beşer için saadet kapısını fetheden, ne kadar kıymetdar iki tılsım-ı müşkilküşâ olduğunu; ve sabır ile Hâlik’ına tevekkül ve ilticâ ve şükürle Rezzâk’ından suâl ve duâ, ne kadar nâfi‘ ve tiryâk gibi iki ilaç olduğunu; ve Kur’ân’ı dinlemek, hükmüne inkıyâd etmek, namazı kılmak, kebâiri terk etmek, ebedü’l-âbâd yolculuğunda ne kadar mühim, değerli, revnakdârbir bilet, bir zâd-ı âhiret, bir nûr-u kabir olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle.
Bir zaman bir asker meydân-ı harb ve imtihânda, kâr ve zarar deverânında pek müdhiş bir vaz‘iyete düşer. Şöyle ki: Sağ ve sol iki tarafından dehşetli, derin iki yara ile yaralı; ve arkasında cesîm bir aslan, ona saldırmak için bekliyor gibi duruyor. Ve gözü önünde bir darağacı dikilmiş. Bütün sevdiklerini asıp mahvediyor. Onu da bekliyor. Hem bu hâliyle beraber uzun bir yolculuğu var, nefyediliyor. O bîçâre, şu dehşet içinde me’yûsâne düşünürken, sağ cihetinde Hızır gibi bir hayırhâh, nûrânî bir zât peydâ olur. Ona der: “Me’yûs olma. Sana iki tılsım verip öğreteceğim. Güzelce isti‘mâl etsen, o aslan sana musahhar bir at olur. Hem o darağacı sana keyif ve tenezzüh için hoş bir salıncağa döner. Hem sana iki ilaç vereceğim. Güzelce isti‘mâl etsen, o iki müteaffin yaraların iki güzel kokulu Gül-ü Muhammed (asm) denilen latîf çiçeğe inkılâb ederler. Hem sana bir bilet vereceğim. Onunla uçar gibi bir senelik bir yolu bir günde kesersin. İşte eğer inanmıyorsan, bir parça tecrübe et. Tâ doğru olduğumu anlayasın.” Hakîkaten bir parça tecrübe etti. Doğru olduğunu tasdîk etti.
Evet, ben yani şu bîçâre Said dahi bunu tasdîk ederim. Çünkü biraz tecrübe ettim. Pek doğru gördüm. Bundan sonra birden gördü ki, sol cihetinden şeytan gibi dessâs, ayyaş, aldatıcı bir adam çok ziynetler, süslü sûretler, fantaziyeler, müskirler beraber olduğu halde geldi. Karşısında durdu. Ona dedi: “Hey arkadaş! Gel, gel. Beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız sûretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim.”
SAYFA 16
S: “Hâ, hâ, nedir, ağzında gizli okuyorsun?” C: “Bir tılsım.” “Bırak şunu, anlaşılmaz işi. Hazır keyfimizi bozmayalım.” S: “Hâ, şu ellerindeki nedir?” C: “Bir ilaç.” “At şunu, sağlamsın. Neyin var? Alkış zamanıdır.” S: “Hâ, şu beş nişanlı kâğıt nedir?” C: “Bir bilet, bir ta‘yînât senedi.” “Yırt bunları. Şu güzel bahar mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım!” der. Her bir desîse ile onu iknâa çalışır. Hatta o bîçâre ona biraz meyleder.
Evet, insan aldanır. -Ben de öyle bir dessâsa aldandım. - Birden sağ cihetinden ra‘d gibi bir ses gelir. Der: “Sakın aldanma! Ve o dessâsa de ki: Eğer arkamdaki aslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def‘ edip, pîşimdeki yolculuğu men‘ edecek bir çare sende varsa, bulursan, haydi yap, göster, görelim. Sonra de: Gel keyfedelim. Yoksa sus hey sersem! Tâ Hızır gibi bu zât-ı semâvî dediğini desin.”
İşte ey gençliğinde gülmüş, şimdi güldüğüne ağlayan nefsim! Bil, o bîçâre asker ise sensin ve insandır. Ve o aslan ise, eceldir. Ve o darağacı ise, zevâl ve firâktır ki, gece gündüzün dönmesinde her dost vedâ‘ eder, kaybolur. Ve o iki yara ise, birisi müz‘ic ve hadsiz bir acz-i beşerî, diğeri elîm, nihâyetsiz bir fakr-ı insanîdir. Ve o nefiy ve yolculuk ise âlem-i ervâhtan, rahm-i mâderden, sabâvetten, ihtiyârlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, haşirden, sırâttan geçer bir uzun sefer-i imtihândır. Ve o iki tılsım ise, Cenâb-ı Hakk’a î