14. Söz/5, Sh 41 | Zeyl | Zelzele münasebetiyle akla ve kalbe gelen meraklı suâllere cevaplar
Description
On Dördüncü Söz’ün Zeyli
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا ٭ وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا ٭ وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا ٭ يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا ٭ بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰي لَهَا ٭ الٓخره
Şu sûre kat‘iyen ifade ediyor ki, küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhâma mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazen de titriyor. Ma‘nevî ve ehemmiyetli bir cânibden, şimdiki zelzele münâsebetiyle, altı yedi cüz’î suâle karşı, yine ma‘nevî ihtâr yardımıyla cevabları kalbe geldi. Tafsîlen yazmak kaç def‘a niyet ettimse de, izin verilmedi. Yalnız icmâlen kısacık yazılacak.
Birinci Suâl: Bu zelzelenin maddî musibetinden daha elîm ma‘nevî bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me’yûsiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb ederek dehşetli bir azab vermesi nedendir?
Yine ma‘nevî cevab: Şöyle denildi ki: “Ramazân-ı Şerîf’in terâvîh vaktinde kemâl-i neş’e ve sürûr ile, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bazen kızların sesleriyle radyo ağzıyla bu mübârek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde câzibedârâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.”
Hâşiye: İzmir’in zelzelesi münâsebetiyle yazılmıştır.
SAYFA 42
İkinci Suâl: “Ne için gâvurların memleketlerinde bu semâvî tokat başlarına gelmiyor, bu bîçâre müslümanlara iniyor?”
Elcevab: Büyük hatalar ve cinâyetler te’hîr ile büyük merkezlerde; ve küçücük cinâyetler ta‘cîl ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binâen ehl-i küfrün cinâyetlerinin kısm-ı a‘zamı, mahkeme-i kübrâ-yı haşre te’hîr edilerek, ehl-i îmânın hataları kısmen bu dünyada cezâsı verilir. (Hâşiye)
Üçüncü Suâl: “Bazı eşhâsın hatasından gelen bu musibet, bir derece memlekette umûmî şekle girmesinin sebebi nedir?”
Elcevab: Umûmî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zâlim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizâmen veya iltihâken tarafdâr olması ile ma‘nen iştirâk eder. Musîbet-i âmmeye sebebiyet verir.
Dördüncü Suâl: “Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve keffâretü’z-zünûbdur. Ma‘sûmların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adâletullâh nasıl müsâade eder?” Yine ma‘nevî cânibden elcevab: Bu mes’ele sırr-ı kadere taalluk ettiği için Risâle-i Kader’e havâle edip, yalnız burada bu kadar denildi. وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةً Yani “Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit, yalnız zâlimlere mahsûs kalmayıp ma‘sûmları da yakar.” Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydân-ı tecrübe ve imtihândır. Ve dâr-ı teklîf ve mücâhededir. İmtihân ve teklîf iktizâ ederler ki, hakîkatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile, Ebubekirler a‘lâ-yı illiyyîne çıksınlar. Ve Ebucehiller esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer ma‘sûmlar böyle musibetlerde sağlam kalsa idiler, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslîm olup mücâhede ile ma‘nevî terakkî kapısı kapanacaktı. Ve sırr-ı teklîf bozulacaktı. Madem mazlum zâlim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlâhiyece lâzım geliyor. Acaba o bîçâre mazlumların rahmet ve adâletten hisseleri nedir?
Bu suâle karşı cevâben denildi ki: “O musibetteki gazab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o ma‘sûmların fânî malları onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği gibi; fânî hayatları dahi bir bâkî h
On Beşinci Söz’ün Zeyli
Yirmi Altıncı Mektub’un Birinci Mebhası
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ...
Published 11/22/24
Altıncı Basamak: Beşer ve cin, nihâyetsiz şerre ve cühûda müsteid olduklarından, nihâyetsiz bir temerrüd ve bir tuğyân yaparlar. İşte bunun için Kur’ân-ı Kerîm öyle i‘câzkâr bir belâgatle ve öyle âlî ve bâhir üslûblarla ve öyle gālî ve zâhir temsîller ve meseller ile ins ve cinni isyandan ve...
Published 11/21/24