Description
Bugünkü konumuz: İstişare. Allah’ın, sizlerin, bizlerin hep beraber olduğu bir ortamda sizlere istişareden bahsetmek.
Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e emrediyor: “Onlarla istişare et, onların fikirlerini al.” Acaba Allahû Tealâ bunu söylemekten neyi murad ediyor? Neden bu suali sorduk? İstişare etmek kötü bir şey mi? Hayır, çok güzel bir şey. Her konuda istişare etmenizde fayda vardır. Hele bir resûlün, her zaman istişare etmesi lâzım. Kendisine ulaştırılacak olan kişisel sonuçları, evvelâ ulaştıran kişi açısından değerlendirmek, istişare ile mümkündür. Yani o kişi ile o konunun detayları üzerinde konuşmak, ondan fikir almak, hatta öğrenmek istediği bir şey varsa onu öğrenmek. Buraya kadar güzel ama Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrin imamıydı, nebî resûldü, peygamber resûldü. Öyleyse sevgili kardeşlerim! Bunun mânâsı; O, Allahû Tealâ’nın tasarrufu altındaydı. Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allahû Tealâ tarafından tasarruf olunuyordu. Yani ne demek istiyoruz? Yani şunu demek istiyoruz; Peygamber Efendimiz (S.A.V), sadece Allah’ın söylettiklerini söyleyebilirdi, sadece Allah’ın yaptırttıklarını yapabilirdi. Âyetlere dikkatle bakın, diyor ki:
8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü’minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir.
“Habîbim! O kumu attığın zaman sen atmadın ama Biz attık.” diyor Allahû Tealâ. Herkes görüyor; Peygamber Efendimiz (S.A.V) kumu alıyor ve atıyor, kum kimin gözüne geldiyse onu kör ediyor.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın muradı ne? Muradı, Kur'ân’ı okuyanlara Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in tasarruf altında olduğunu ifade etmek. Bu konudaki Allahû Tealâ’nın Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde söylediklerine dikkatle bakın. Diyor ki:
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
“Sana biat etmek (tâbî olmak), Allah’a biat etmektir (Allah’a tâbî olmaktır. Orada; Akabe’de o ağacın altında senin elini öptükleri zaman (sana biat ettikleri zaman) onların elinin üzerinde Allah’ın eli vardı.”
Konumuz: Mürşid farzdır.
Mürşid farz mıdır, değil midir? Allahû Tealâ bu suali sormamızı bile zahid görüyor. Tam on tane âyet-i kerime Kur'ân-ı Kerim'de, mürşidi olmayanın dalâlette olduğunu söylüyor. İrşad makamına ulaşıp tâbî olmayan kişinin dalâlette olduğunu söylüyor, 10 âyet-i...
Published 07/14/23
Mutluluk. Allah bizleri bir araya getirdi; mutluluktan bahsetmek üzere. Allah’ın bizi ulaştırmak istediği yegâne hedef; mutluluk.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, bir defa daha beraberce şu zaman dilimi içerisinde benimle birlikte mutlu olmayı istemez misiniz sevgili kardeşlerim? Allah'tan...
Published 05/30/23