4. Lem'a/1, Sh 15 | Minhâcü’s-Sünne | Resûl-ü Ekrem asm’ın ümmetine kemâl-i şefkat ve merhameti
Description
DÖRDÜNCÜ LEM‘A
Minhâcü’s-Sünne
Minhâcü’s-Sünne, bu lem‘aya lâyık görülmüştür.
Mes’ele-i imâmet, bir mes’ele-i fer‘iye olduğu halde, ziyâde ehemmiyet verildiğinden bir mes’ele-i îmâniye sırasına girip, ilm-i kelâmda ve usûlü’d-dînde medâr-ı nazar olduğu cihetle, Kur’ân’a ve îmâna âit hizmet-i esâsiyemize münâsebeti bulunduğundan cüz’î olarak bahsedildi.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُفٌ رَح۪يمٌ
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
قُلْ لَٓا اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰي
Şu âyet-i azîmelerin çok hakāik-i azîmelerinden bir iki hakîkatine “iki makamla” işaret edeceğiz.
Birinci Makam: “Dört nükte” dir. Birinci Nükte: Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor. Evet, rivâyet-i sahîhada vardır ki: Mahşerin dehşetinden herkes, hatta enbiyâlar dahi (نَفْس۪ي نَفْس۪ي) dedikleri zaman, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, (اُمَّت۪ي اُمَّت۪ي) diye re’fet ve şefkatini göstereceği gibi, yeni dünyaya geldiği zaman ehl-i keşfin tasdîkiyle, vâlidesi onun münâcâtında (اُمَّت۪ي اُمَّت۪ي) dediğini işitmiş. Hem bütün târîh-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâkı, kemâl-i şefkat ve re’fetini gösterdiği gibi; ümmetinin hadsiz salavâtına
SAYFA 16
hadsiz ihtiyaç göstermekle, ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadâr olduğunu göstermekle, hadsiz bir şefkatini göstermiş. İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyesine mürâât etmemek, ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyâs eyle.
İkinci Nükte: Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umûmî vazîfe-i nübüvvet içinde, bazı hususî, cüz’î şahıslara karşı azîm bir şefkat göstermiştir. Zâhir hâle göre o azîm şefkati, o hususî ve cüz’î şahıslara sarfetmesi, vazîfe-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakîkatte o cüz’î şahıslar, küllî ve umûmî bir vazîfe-i nübüvvetin medârı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduklarından, o silsile-i azîmenin hesabına, onların mümessillerine fevkalâde ehemmiyet vermiş. Meselâ, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Hazret-i Hasan (ra) ve Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı küçüklüklerinde gösterdikleri şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız cibillî şefkatten ve hiss-i karâbetten gelen bir muhabbet değil, belki vazîfe-i nübüvvetin bir hayt-ı nûrânîsinin bir ucu ve verâset-i nebeviyenin ve gāyet ehemmiyetli bir cemâatin menşei ve mümessili ve fihristi olmaları cihetiyledir. Evet, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan’ı (ra) kemâl-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle; Hazret-i Hasan’dan (ra) teselsül eden nûrânî nesl-i mübârekinden gelen Gavs-ı A‘zam olan Şâh-ı Geylânî (ra) gibi, çok mehdî-misâl verese-i nübüvvet ve hamele-i şerîat-ı Ahmediye (asm) olan zâtların hesabına Hazret-i Hasan’ın (ra) başını öpmüş ve o zâtların istikbâlde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdîr ve istihsân etmiş. Ve takdîr ve teşvîke alâmet olarak Hazret-i Hasan’ın (ra) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı gösterdikleri fevkalâde ehemm
Sekizincisi: Seyrânî’dir. Bu zât, Husrev gibi Nûra müştâk ve dirâyetli bir talebem idi. Esrâr-ı Kur’âniyenin
SAYFA 47
bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftâhı olan tevâfukāta dâir Isparta’daki talebelerin fikirlerini istimzâc ettim. Ondan başkaları, kemâl-i şevk ile iştirâk ettiler. O zât,...
Published 11/25/24
Dördüncüsü: Muhâcir Hâfız Ahmed’dir. O kendisi söylüyor: “Evet, ben i‘tirâf ediyorum ki: Hizmet-i Kur’âniyede âhiretim nokta-i nazarında ictihâdımda hatâ ettim. Hizmete fütur verecek bir arzuda bulundum. Şefkatli, fakat şiddetli ve keffâretli bir tokat yedim. Şöyle ki: Üstâdım yeni îcâdlara, yani...
Published 11/24/24